Amed Belediyesin'den 'beyit' açıklaması
Amed Belediyesin'den 'beyit' açıklaması
İçeriği Görüntüle

HABER MERKEZİ- Ana seçkinin en kıdemli, en çok ödül kazanan yönetmenleri Jean-Pierre (1951) ve Luc (1954) Dardenne kardeşler, yine alabildiğine gerçekçi, sağlam ve güçlü bir filmle yarışıyorlar. “Genç Anneler” (Jeunes mères), Belçikalı ikilinin o kendilerine özgü gerçeğin sineması türündeki çalışmalarından taptaze, sıcacık bir örnek getiriyor. Üstelik bu kez, günümüzün gerçeklerine ışık tutarken gelecekten sanki daha fazla umutlu, iyimser gözükmekteler.

İzini sürdükleri, kimi daha çocuk yaştaki beş genç kız bekâr annenin kesişen küçük/büyük sorunlarını, hem abartmadan hem de perde arkalarını görmezden gelmeden içtenlikle izleyicileriyle paylaşıyorlar.

Devletin sosyal yardım kurumları aracılığıyla vermeye çalıştığı destek, doğal olarak yetersizdir ama çok da gerekli ve önemlidir. Çünkü bir bölümü aileleri ya da bebeklerinin babaları tarafından reddedilmiş, terk edilmiş olan bu kız annelerin uyuşturucu ve alkol bağımlılığına dek giden sorunlarının temelinde yoksulluk ve aile içi gerginlikler vardır. Sosyal adalet, gelişmiş zengin toplumlarda bile yeterince sağlanamamıştır. Dardenne’lere 1999’da ilk kez Altın Palmiye kazandıran “Rosetta” örneğindeki gibi, yine ödül töreninden sadece bir gün önce sunulan “Genç Anneler”i de benzer bir heyecanla izleyip alkışlasak bile, Dardenne kardeşlerin, Altın Palmiye’yi üçüncü kez alabileceklerini sanmıyorum.

Ancak filmdeki gencecik kız oyuncular, inandırıcı sağlam yorumlarıyla (tıpkı çeyrek yüzyıl önce Rosetta karakterini canlandıran ve birkaç ay önce vefat eden Émilie Dequenne gibi) en iyi kadın oyuncu ödülünü birlikte alabilirler.

Aslında birçok filmde başarılı yorumlarıyla dikkati çeken genç, hatta çocuk oyuncular için, belki de junior palmiyeler adı altında farklı bir kategori öngörmek gerekecek!

Filmi yine son günlerde sunulan Çinli genç yönetmen Bi Gan (1989) da üçüncü filmi olan “Resurrection” ile adını ödül listesine yazdırabilecek özgünlükte, yoğun ve iddialı bir film imzalamış.

Simgeler, göndermeler, aforizmalar içinde boğulmaktan kurtulabilen yorgun festival izleyicileri için, çarpıcı görselliği ve iddialı içeriğiyle farklı bir distopik bilimkurgu örneği olan “Resurrection”, çok yönlü bir dehanın yaratıcı çılgınlığının çarpıcı ürünü olarak da tanımlanabilir. İlk filmi “Kaili Blues” ile on yıl önce Locarno festivalinde keşfedilen Bi Gan’ın, önümüzdeki yıllarda da Altın Palmiye adayı olarak önümüze geleceğini rahatlıkla öngörebiliriz.

Juliette Binoche başkanlığında, aralarında Meksikalı Carlos Reygadas ile Koreli Hong Sangsoo gibi yaratıcı yönetmenlerin de bulunduğu ana jürinin önüne cuma akşamı gelecek olan son aday, bağımsız Amerikan sinemasının özgün adı Kelly Reichardt (1964), henüz izleyemediğimiz “The Mastermind” ile ödül listesine adını yazdırabilecek potansiyeli olan özgün bir kadın yönetmen. Richard Linklater ile birlikte, bu yıl yarışmalı ana seçkide cok güçlü bir ses getiremeyen Amerikan sinemasına nefes aldırabilirler.

Genç adların ve kadın yönetmenlerin ağırlıklı olduğu bu geniş ve zengin yelpaze içinde, son gün yarışan “Mastermind” kadar, ilk izlediğimiz adayı da unutmamak gerekir. Alman sinemasını temsil eden genç kadın yönetmen Mascha Schilinski’nin (1984) çektiği ikinci film olan “Sound of Falling” de ödül alabilecekler listesinde.

Kaynak: https://www.cumhuriyet.com.tr/kultur-sanat/78-cannes-film-festivali-bu-gece-son-bulacak-gercegin-sin