Haberler

avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir: 'Yargı Reformu' geçmişin, bugünün enkazını makyajlayan bir paket

Abone Ol


 


DİYARBAKIR-ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ;  Yargı Reform Strateji Belgesi’ni “itirafname” olarak değerlendiren Avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir, metnin hiçbir yerinde somut, dişe dokunur, hukukçuların içini rahatlatabilecek bir ibare olmadığını belirtti. Reyhan, “Cezaevindeki on binlerce Kürt siyasetçiyi bu yasal değişiklik içerisinde nereye koyuyorsunuz?” diye sordu.


AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 30 Mayıs’ta kamuoyuna açıkladığı Yargı Reform Strateji Belgesi ile ilgili tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. “Yargı Reformu”nu insan hakları savunucusu avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir  JINNEWS'ten Rengin Azizoğlu'na değerlendirdi. 


Hükümetin bir yargı paketi oluşturmak ve bunu kamuoyuna açıklamak zorunda kaldığına dikkat çeken Reyhan, gerek mahkemelerde verilen olağanüstü cezalar gerekse haklar ve özgürlükler bağlamında uçurumun tam kıyısına gelinmiş olmasından kaynaklı böyle bir strateji belgesinin açıklanmasına ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.


‘Açıklanan belge bir itirafname’


Reyhan, bu belgenin aslında yargının içerisinde bulunduğu ve git gide geriye giden aşamanın ne kadar kritik bir duruma evrildiğinin de itirafı olduğunun altını çizdi. Açıklanan belgenin bir “itirafname” olduğunu ifade eden Reyhan, “Artık kaba güçle hak ve özgürlüklere dönük pervasız yönelimlerin daha fazla sürdürülebilir bir noktada olmadığının da bir itirafı. Gelinen aşamada toplum nefes alamıyor. Yargının inanılmaz zapturaptı söz konusu. Zaten bağımsız ve tarafsız olmayan bir yargı gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Tüm bunları yan yana koyduğumuzda aynı zamanda ekonomik göstergelerin de gittikçe kötü bir hale evrilmesinden kaynaklı daha fazla sürdürebilir olmayacağı gerçeğinden hareketle iktidar bu pakete ihtiyaç duydu” dedi.


‘Bir paket açıklanacaksa önce yasa oluşturulmalıdır’


23 yıllık bir avukat olarak bu metnin hiçbir yerinde somut, dişe dokunur, hukukçuların içini rahatlatabilecek bir ibare olmadığını söyleyen Reyhan, taslağın gönülsüzce açıklanmış, temennilerle örülmüş olduğunu belirtti. Reyhan, “Yapılacak, edilecek, gelinecek ibareleriyle dolu. Hukuk böyle bir şey değil. Bir paket açıklanacaksa önce yasa oluşturulmalıdır. Yasaları Cumhurbaşkanı kararnameleriyle oluşturamazsınız. Paket içerisinde şu ya da bu yapılacak denilirken aslında bunların sadece yasayla yapılacağı gerçeğinden de bir haber bir metin taslağı. Bunun kendisi bile bir vahamet. İnanılmaz derecede nefessiz kalmış bir toplum gerçeğiyle karşı karşıyayız. Farklı düşünen herkes kendisini ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ ya da ‘Hükümeti aşağılama’ suçlarından yargı kapılarında, cezaevinde buluyor. Rahatlıkla propagandadan yargılanıyorsunuz. Olmayan suçlar yaratılarak on binlerce insan mağdur ediliyor. Bu paket, geçmişin, bugünün enkazını makyajlamak, topluma umut vaat etmek amacıyla geliştirilen bir pakettir. Öncelikle bir hukukçu olarak açıklanan reform paketinin sunum biçimini eleştiriyorum. Bu ülkedeki siyasi partilerden birinin başkanı olan bir Cumhurbaşkanlığı sistemi var. Dolayısıyla da taslağın yasama organı olan Meclis’te insanların oy verdiği temsilcilerinin olduğu bir mekanda duyurusu yapılması gerekiyor. Bu şekli bir eleştiri değil esasa dönük bir eleştiridir. Sunumun ne şekilde yapıldığı da aslında niyetleri ortaya koyan bir şeydir” diye konuştu.


‘İşkence yapılmakla kalınmadı aynı zamanda topluma gösterildi’


Tayyip Erdoğan’ın “İşkenceye sıfır tolerans bundan sonra devam edecek” ifadesine de değinen Reyhan, “O cümlelerin kullanıldığı dakikalarda Halfeti ilçesinde yaşanan vahşet ve insanlık suçunu hep birlikte gördük ve deneyimledik. O insanlara işkence yapılmakla kalınmadı aynı zamanda gösterildi ve topluma mesaj verilmek istendi. Halka ‘Siz herhangi bir biçimde devletin karşısına dikilmeyin, sonunuz ters kelepçe olur, işkence olur’ denildi. Biz bu işkence türlerini 90’lı yıllarda görüyorduk. Dolayısıyla tekrar 90’lara dönen gözaltında işkence gerçekliği ve sistemli cinsel işkence insanlığımızdan utandıran anlatımlar var. Bu bir suçtur. Şimdiki ceza yasasına göre de Anayasa’ya göre de taraf olunan uluslararası sözleşmelere göre de suçtur. Her şeyden önce insanlığa karşı işlenen suçtur. O fotoğrafların yayınlandığı günlerde, hala insanlar gözaltı merkezinde ağır işkencelere maruz kalırken ‘İşkenceye sıfır tolerans’ deniliyor. Halfeti neresi? Halfeti nereye bağlı?” diye sordu.


‘Tutuklama tedbir olmaktan tamamıyla çıkmış durumda’


“Artık tutuklamayı istisna olmaya çevireceğiz” söyleminin gururla kullanıldığını dile getiren Reyhan, tutuklamaların zaten istisnai olmak zorunda olduğunu vurguladı. Reyhan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) on yıllardır orada duruyor. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda, failleri olmayan suçlarda tutuklama istisnai olmamalıdır diyoruz. Bunun içerisine kadın cinayetleri, cinsel istismar, cinsel suçlar, işkence vs. girer. Bu gibi suçlarda tutuklama konusunda, delillerin karartılmaması, faillerin cezasız bırakılmaması noktasındaki hassasiyetimiz bellidir. Ancak tam tersi bir şey yaşanıyor. Medeni Yıldırım’ın, Kemal Kurkut’un diğer sokak infazlarının katilleri polis olduğu için tutuksuz yargılanıyor. Tutuklu olanlar ise Anayasa’nın kendilerine tanıdığı özgürlükleri kullanmak isteyen insanlar. Tutuklama tedbir olmaktan tamamıyla çıkmış durumda zaten. Seneler sonra hazırlanan iddianameler var. Dolayısıyla o madde orada zaten duruyor. Onu önce bir görmeleri ve uygulamada ne durumda olduklarının farkına varmaları gerekmektedir.”


‘Hukuk fakülteleri felç bırakıldı’


Hukuk eğitiminin 5 yıla çıkarılması ve avukatlara yeşil pasaport verilmesi ibarelerini de değerlendiren Reyhan, hukuk alanında yaşanan sıkıntıların yeşil pasaport ve hukuk nosyonu eğitimindeki zayıflamadan kaynaklı eğitimi 5 yıla çıkararak düzeltilemeyeceğini söyledi. Reyhan, “Bu ülkede duayen birçok hukukçu, profesör, ihraç edilmiş akademisyen arkadaşımız 4 yıllık Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Mesele bugün Hukuk Fakültesi’nde öğrenim gören öğrencilere dersi kim verecek meselesidir. 6 bine yakın duayen hoca meslekten ihraç edildi. En iyi hukuk fakülteleri felç bırakıldı. Öğrenimi 5 yıla çıkarsanız ne yazar? Bunun yanında yeşil pasaport avukatların kişisel seyahat özgürlüğü ile ilgili bir durum değildir. Avukatın savunma görevini layıkıyla yerine getirebilmesi için verilmiş bir haktır. İlgili ve uluslararası sözleşmelere göre avukatın yurtdışındaki müvekkilini de temsil etme hakkı var. Yurtdışında olmasa bile yurtdışındaki çalışmalarına dahil olabilmesi hakkı var. Dolayısıyla bu bir lütuf değil bugüne kadar çoktan verilmesi gereken bir haktır” ifadelerini kullandı.


'Hukukçular olarak sonuna kadar takipçisi olacağız'


Reyhan, “Yargı Reformu” ile ilgili değerlendirmesine şöyle devam etti: “Yargılama usullerine ilişkin belirlemeler var, işkenceye sıfır tolerans deniyor, ifade özgürlüğü korunacak deniyor. Şu anda cezaevindeki on binlerce Kürt siyasetçiyi bu yasal değişiklik içerisinde nereye koyuyorsunuz? Binlerce insan bugün haksız yere tutuklu kaldıktan sonra ‘tutukluluk istisna olacak’ deseniz, bir parça tazminat ödeseniz ne yazar? İnsanların hayatı, gençliği sağlığı çalındı. Böylesi bir onarılabilecek adalet durumuyla karşı karşıya değiliz. Temel meselemiz olan yaşam hakkının bu kadar hoyratça ihlal edilmemesi gerekmektedir. Umut ediyorum ki nefes olmaya olan ihtiyaç görülür. Başta Türkiye’deki saygın insan hakları kuruluşlarının, baroların bu konudaki söylemlerine bir an önce kulak verilmeli ve onlarla etkin iş birliği içerisinde bu taslak Meclis’e havale edilmeli diye düşünüyorum. Bizler hukukçular, insan hakları savunucuları olarak tamamıyla bu işin müdahili ve tarafıyız. Sonuna kadar da takipçisiyiz. Yakın zamanda umarım yargı alanında reform referans aldığımız insani değerler ve hukuk ölçüsü alanında daha sağlıklı sonuçlar çıkartarak düzgün bir şekilde gerçekleşir, olumsuz olan yasa maddeleri ayıklanır ve bu pratiğe bir son verilir diye düşünüyoruz.”