MUŞ ÖZ GÜNDEM– DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Muş’ta düzenlenen çiftçi buluşmasında konuştu. Tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan bir ailenin çocuğu olduğunu hatırlatan Bakırhan, bölgedeki üretici sorunlarını yakından bildiğini belirterek çözüm için ortak mücadele çağrısında bulundu. Konuşmasında barış sürecine de geniş yer ayıran Bakırhan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu sürece sahip çıkmasının tarihi bir adım olacağını vurguladı.
Muş bereketli ve verimli ovasıyla nam salmış bir kentimizdir
Bakırhan; 'Merheba hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Bugün Muş’ta olmaktan büyük mutluluk duydum. Buraya gelmeden önce de arkadaşlarımızla birlikte birkaç çiftçimizi, hayvancılıkla uğraşan ailemizi ziyaret ettik. Muş’ta söylediğiniz sorunların benzerleri Ağrı’da da Kars'ta da yaşanıyor. Ben de tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan bir ailenin çocuğuyum, ailem hayvancılıkla uğraşıyor. Onun için derdinizin ve sorununuzun ne olduğunu yakından biliyorum. İnşallah, İl Eşbaşkanımız ve Necla Vekilimizin dediği gibi, bu süreci biraz ilerletebilirsek ve Türkiye gerçek gündemine dönerse, tarımda ve hayvancılıkta yaşadığınız sorunlara çözüm bulmak için elimizden geleni yapacağız. Bugün burada olmaktan mutluluk duyduk. Hele hele Muş’un çok önemli demokratik kitle örgütlerinin, meslek örgütlerinin, siyasi partilerinin ve kanaat önderlerinin bu salon çatısı altında bulunması da beni ayrıca sevindirdi. Muş’a da bu yakışır. Yıllarca ihmal edilmiş bir kentimiz. Ancak dengbêjleriyle Türkiye’de nam salmış bir kenttir Muş. Yine bereketli ve verimli ovasıyla nam salmış bir kenttir.
Yerel yönetimlerimiz sizindir
Muş çok kadim bir kentimizdir. Geçmişte belki daha fazla ama şimdi de farklı kimliklerin birlikte yaşamasını sağlayan çok önemli bir kardeşlik kültürüne sahiptir. Bu açıdan da çok kıymetli bir kentimizdir. Evet, ilk defa Muş merkezi aldık. Seçtiğiniz iradenin Muş’a layık hizmet üretmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Şu ana kadar yeniyiz, biraz eksikliklerimiz de olabilir. Bunları beraber tamamlayacağız. Yerel yönetimler sizindir. Oy veren vermeyen herkesindir. Bu yerel yönetimler, Muş’ta yaşayan her kimliğe ve inanca, hangi partiden olursa olsun herkese, kadına ve gence hizmet sunmak zorundadır. Bizim yerel yönetimler anlayışımızda böyledir. Ayrıca bugün Dünya Çiftçiler Günü, çiftçiler gününüzü kutluyorum. İnşallah bereketli günleri çiftçilerimiz görürler. Ben de bugün kısaca son yaşadığımız süreci anlatıp sonra tarım ve hayvanlık gündemimize geçeceğim.
Erdoğan’ın da bu sürece sahip çıkması çok önemlidir
Gerçekten tarihi bir süreçteyiz. 100 yıldır inkar ve acılarla devam eden bir sorunu, son 40-50 yıldır çatışma ve şiddetle birlikte bu coğrafyanın her karış toprağına acılar düşmesine sebebiyet verilen bir sorunu konuştuğumuz bir döneme geldik. Sayın Bahçeli'nin çıkışıyla birlikte Sayın Öcalan’ın açıklamış olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısına PKK’nin olumlu yanıt vererek kongresini toplaması, son 40 yıldır süren çatışma ve şiddet ortamının ortadan kalkması için ortaya koyduğu irade ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu sürece sahip çıkması çok önemlidir. Hepimizi umutlandırdı, Türkiye halklarını umutlandırdı. İnşallah Türkiye önümüzdeki günlerde barışın kapısını aralar. İnşallah kanın akmadığı, çatışmaların olmadığı, Çanakkale’ye, Trabzon’a, Muş’a, Kars’a, Siirt’e, yani Türkiye'nin hiçbir yerine cenazelerin gitmediği, trilyon dolarların savaşa harcanmadığı, emeklinin ve asgari ücretlinin yaşam zorlukları içinde yaşamadığı günleri çocuklarımıza armağan edebiliriz. Biz buna inanıyoruz.
Malazgirt’te kurulan kadim ittifak güncellenerek demokratik ve barışçıl bir zemine kavuşmalıdır
Muş da bu süreç için çok önemli bir kenttir. Niye önemlidir? Türkler ile Kürtlerin kader birliği yaptığı bir kenttir. Türklerin Kürtlerle yapmış olduğu ittifakla Anadolu coğrafyasının kapılarının açıldığı ve bin yıllardır bütün olumsuzluklara ve acılara rağmen hala birlikte yaşadıkları, hala o kadim geçmişe sahip çıktıkları çok önemli bir merkezdir. Bugün o kadim ortaklığın kurulduğu Malazgirt’e yakın Muş’ta bir toplantı yapıyoruz. Biz diyoruz ki 1071’de kurduğumuz kader ortaklığı, bin yıl sonra demokratik bir şekilde yeniden güncellenmelidir. Bu kadim ortaklığın demokratik ve barışçıl bir zemine kavuşması gerekiyor diyoruz. İşte bu süreç Türk, Kürt ve diğer halkların kavga etmediği o bin yıllık kadim kardeşlik hukukuna göre işlemesi gereken bir süreçtir. DEM Parti olarak, ilk günden beri size layık bir dil ve siyaset izliyoruz. Gönlümüzde taşıdığımız o acılara rağmen, bu sürecin başarıya ulaşması için 7’den 70’e, ilçe yönetiminden genel merkeze, yerel yönetimlerden kadın ve gençlik meclislerine kadar bu meselenin ciddiyetine ve hassasiyetine uygun bir pratik ve dil sergiliyoruz. Yüreğimiz acı tutsa bile, kayyımlar atansa bile, şu anda binlerce arkadaşımız cezaevinde olsa bile bu süreç ilerlesin diyoruz. Çünkü bu süreç cezaevlerini boşaltacak, bu süreç yüreğimizdeki acıları soğutacak. Bu süreç başarıya ulaşırsa; çiftçimiz, tarımla uğraşan arkadaşlarımız elektrik desteği alacak, gübre desteği alacak, mazot desteği alacak. Türkiye’nin bütçesi savaşa ve çatışmaya gitmeyecek. Onun için bu süreç, DEM Parti ile AK Parti arasında yürüyen bir süreç değildir; bu süreç devlet ve hükümet ile 86 milyon insan arasında yürüyen, kadim kardeşliği ve eşitliği sağlayacak bir süreçtir. Bu nedenle siz değerli Muşlu hemşerilerimizden rica ediyorum; destek çıkın, sahiplenin, savunun, çocuklarımızın geleceğidir çünkü.
Barış ve demokrasi bu ülkenin geleceği iken onu dinamitlemeye çalışıyorlar
Bizler ortak geleceğimizi, Türkiye’nin barışını ve demokrasiyi kurmaya çalışırken, her zaman olduğu gibi nifak tohumları ekenler de yok değil. Barıştan rahatsız olanlar da var. Silahlara son verilecek olan bir sürece; çocuklarımızın yaşamını yitirmediği, annelerimizin dizlerinin bağının çözülmediği bir sürece itiraz edenler de var. Bakın, günlerdir biz tarihi fırsat olan barışı tartışmaya çalışırken, birileri çıkıp “Lozan tartışılıyor, devlet bölünecek. Devlet battı, bitti” diyor. Devleti batırıp bitiren, cumhuriyeti yok eden bir anlayış yok. Biz istiyoruz ki 100 yıl önce birlikte kurduğumuz cumhuriyet demokratikleşsin. Biz istiyoruz ki 100 yıl önce Çanakkale’de, Maraş’ta, Urfa’da atalarımızın, dedelerimizin birlikte mücadele ederek emek verdiği bu cumhuriyet Kürt’ü de tanısın, eşit yurttaş görsün, Kürt’e de kardeşi gibi yaklaşsın. Sakarya’da, Adapazarı’nda, batıda yapmış olduğu yatırımların bir bölümünü de bu yoksul Muş’un köylerinde yapsın. Bulanık’a, Malazgirt’e de yapsın, Vartinis’e de yapsın ama bazıları gerçekten bundan rahatsız oluyor. Barış ve demokrasi bu ülkenin geleceği iken onu dinamitlemeye çalışıyor.
Asıl odaklanmamız gereken Türkiye’nin geleceği ve kalıcı barıştır
Kader ortaklığımızın temellerinin atıldığı bu kadim topraklardan, Muş’tan, tarihimizin dönüm noktası Malazgirt’in yakınlarından tekrar herkese seslenmek istiyorum: Kürtler bu kader ortaklığının özüne yaraşır ve yakışır eşitlik temelli bir kardeşlik inşasını istiyor. Bugün silahların sustuğu, barış ihtimalinin olduğu bir eşikte hep beraber duruyoruz. Bu kutlu eşikte hala çatışmayı körükleyenler bilmelidir ki karşı çıktıkları eşitlik ve barış hukukudur. Bizler barış ve demokrasiye sahip çıkarak bu ülkenin ortak geleceğini kurmaya çalışırken, bazıları yapay gündemlerle bu barış sürecini akamete uğratmaya çalışıyor. Ne diyorlar? “Lozan Antlaşması hedefe alındı” diyorlar. “Devlet battı, bitti” diyorlar. Tarihi gelişmelere herkes kendi siyasi perspektifinden yaklaşabilir ve farklı yorumlar getirebilir ki bu gayet doğal. Bazen hiçbir ortak görüşe varmak mümkün olmayabilir. Her birimiz farklı bir perspektiften, farklı bir pencereden, farklı bir ideolojik ve politik çerçeveden bakıyoruz. Bazen kimi olaylarda aynı şeyi düşünmeyebiliriz. Bu gayet normaldir, diyalektik bir şeydir. Ancak asıl odaklanmamız gereken Türkiye’nin geleceği, kalıcı bir barış imkanı, devletin ve cumhuriyetin demokratikleşmesi iken birileri başka şeyler yapmaya çalışıyor.
Herkesi kutuplaştırıcı söylemlerden uzak durmaya, sağduyulu bir dille bu süreci sahiplenmeye davet ediyorum
Bütün Türkiye halkının dikkatini buraya, Muş’ta bulunduğumuz bu salona çekmek istiyorum. Geçmişin kısır döngülerine artık hapsolmayalım. Bugün ve yarın için toplumsal kesimlerin kendini eşit ve özgür hissedeceği bir Türkiye’yi birlikte gelin inşa edelim. Barışı inşa etmeye odaklanalım diyoruz. Bugün bu durum ve tarihsel bağlamlar üzerinden barış çabalarını sabote etmek, 100 yıllık paranoya ve korkuları Türkiye halkının önüne koymak, barış olmasın, insanlar ölsün demenin başka bir adıdır. Muşlular bunu bilmiyor mu? Muşlular kimin bu sürecin karşısında ne yaptığını anlamıyorlar mı? Türkiye toplumunu, Kürtleri ne zannediyorlar gerçekten bu süreci sabote etmeye çalışanlar? Bizler odağımızı kaybetmeyelim. Odağımız, Kürt meselesinin barışçıl çözümüne imkan sunan silahsızlanmayı selametle gerçekleştirmek ve ülkemizi demokratik hukuk devleti yapmaktır. Bunun için bu süreci büyük bir sabırla, büyük bir mücadeleyle devam ettireceğiz. Her birimizin üzerine düşen asıl vazife barışı inşa etmek, kapsayıcı bir dil kurmak, toplumun hassasiyetlerine göre hareket etmektir. Herkesi kutuplaştırıcı söylemlerden uzak durmaya ve sağduyulu bir dille bu süreci sahiplenmeye davet ediyorum.
Barışı gerçekleştirebilirsek tarımı ve istihdamı Muş’a getirebiliriz
Değerli arkadaşlar, yüz yıl önce dünya değişti, yeni bir dünya kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ama cumhuriyet bazı şeyleri ıskaladı. Mesela demokrasiyi ıskaladı, Kürt meselesinin çözümünü ıskaladı. Bunlar eksik kaldı. İşte bunlar eksik kaldığı için de direnişler, bastırmalar yaşadık. Darbe mekaniğini ve hukuksuzlukları hep birlikte yaşadık. Muş’ta her bir ailemizin evine acılar düştü. Her bir ailemiz yaylasını ve köyünü terk ederek metropollerde işsizlik ve yoksulluk içinde yaşamak zorunda kaldı. Sadece Muşlular değil, Türkiye’de yaşayan birçok insan. Yüz yıl önce ıskaladığımız hukuku ve demokrasiyi, gelin ikinci yüzyılda yeniden birlikte daha güçlü bir şekilde sağlayalım diyoruz. Çünkü dünya tekrar değişiyor. Yüz yıl önce Ortadoğu halklarına giydirilen o tekçi ve mezhepçi gömlek artık dar geliyor. İktidarlar değişiyor, sistemler değişiyor. Çatışma ve kaos var. Türkiye de bu çatışma ve kaosun yaşandığı çemberin hemen yanı başında duruyor. Dolayısıyla Türkiye’yi güçlü ve istikrarlı yapmanın yolu cumhuriyeti demokratikleştirmektir, Kürt meselesini demokratik yollarla çözmektir. Geçmişteki hataları tekrar etmemektir. Kürt’ün diline, kimliğine ve inancına saygılı olan, Kürt’ün aidiyet duygularıyla bağlı olduğu bir söz ve sistem inşa edilmelidir. Eğer barışı gerçekleştirebilirsek; tarımı, üretimi ve istihdamı, bereketi ve bolluğu kendi toprağımıza, coğrafyamıza, Muş’a getirebiliriz. Çatışmalı ortam hepimize açlık ve yoksulluk getirdi, ekonomide kriz getirdi. Çatışmalı süreç, bizden alınan vergilerin silaha, topa tüfeğe gitmesine sebebiyet verdi. 40 yıllık çatışmalı süreç Türkiye'nin 3 milyar dolarını emdi. Eğer bugün emekliler 12-14 bin lira alıyorsa, bu çatışmalı süreçten dolayıdır. Eğer 22 bin lira asgari ücretle insanlar ev kiralarını bile ödeyemeyecek şekilde perişan halde yaşıyorsa, bu çatışmalı süreç sebebiyledir. İşte bu çatışmalı süreci barışla sonuçlandırabilirsek, çatışmaya giden milyar dolarları çiftçiye, emekçiye, ezilenlere, yoksullara hizmet olarak göndermek hepimizin boynunun borcudur. Evet, tarımda çok büyük bir kriz var. Bunu anlatmaya gerek yok. İthal eden bir konuma geldi ülke.
Mesele bakan değiştirmek değil; çiftçinin gübresini, mazotunu ve elektriğini sübvanse etmektir
Muş’un, Karslının, Ağrılının yetiştirdiği ama devlet desteklemediği, yaylaları yasakladığı için ithal ettiğimiz et var. Eti bugün pahalıya yiyorsak ya da yiyemiyorsak, evimizde kazan kaynarken et koyamıyorsak bir sebebi de bu ithalat politikalarıdır. Çiftçi kazanamıyor, kazanamadığı için geçinemiyor, geçinemediği için köyünü terk ediyor. İstanbul’da, metropollerde işçilik yapıyor ve karnını zor doyuruyor. Tarım, hayvancılık ve üretim bitiyor. Üretim olmadığı için, devlet 3-5 tane sermayeye para kazandırmak için Brezilya’dan, Arjantin'den angus ihraç ediyor. Tarım ülkesi olan Türkiye 9 milyon ton buğday ithal ediyor. Buğdayı Muş’ta, Kars'ta, Konya’da ekemiyoruz. Ancak tabii ki ekebiliriz. İthal edilen buğday yerine çiftçiyi destekleyebilirsek, buğday ihraç edebilecek bir ülkeyiz. Savaştaki Ukrayna bile Türkiye’ye buğday satıyorsa, bunu durup düşünmek lazım. Bir yanlışlık var. Hükümet ne yapıyor? Bu yanlışlığı bakan değiştirerek düzeltmeye çalışıyor. Kaç tane bakan değiştirdin, hiçbiri bu krizi engelleyemedi. Demek ki gereken bakanı değil zihniyeti değiştirmektir. Demek ki mesele çiftçiyi desteklemektir. Çiftçinin gübresini, mazotunu ve elektriğini sübvanse etmektir; yardımcı olmaktır, katkı sunmaktır. Dünyanın en gelişmiş ülkelerine bakın, tarım ve hayvancılığı da gelişmiş. Hollanda, Konya kadar bile değil ama dünyaya gönderdiği et ve süt ürünleri Türkiye’nin katbekat üzerindedir. Niye? Çiftçi destek alıyor, kazanıyor. Ülke ekonomisine büyük katkı sunuyor.
Metropollerdeki Muşluların kendi köylerine dönmesini sağlayacak politikaları hayata geçireceğiz
Tarım ve hayvancılığın, GSYH içindeki payı 2002’de AKP iktidara geldiğinde 10.2 iken, 2024’te 5,2’ye düşmüş. Sanki “Tarım ve hayvancılıkla uğraşmayın, ben yandaş üç firmayı zengin etmek için buğdayı Ukrayna’dan, eti Brezilya’dan ve Arjantin'den getireceğim; siz de Muş’ta yaylaları terk edin, inşaat işçisi olun” diyorlar. Başka bir şekilde bunu okumak imkansızdır. İşte bu zihniyet değişmelidir. Bu topraklara barış gelirse, Şerafettin Yaylası geçmişte olduğu gibi şen olacak, hayvanlarla dolup taşacak. Muşlu üreticiler de Ortadoğu'ya ve dünyanın birçok yerine hayvanlarını satarak hem kendileri kazanacak hem ülke ekonomisine büyük katkılarda bulunacaktır. İnşallah bu süreci hep beraber ilerleterek önce göç politikalarını durduracağız. Tarım ve hayvancılık yapanlarla dayanışarak ve para kazanmalarını sağlayarak metropollerdeki Muşluların kendi köylerine dönmesini sağlayacak politikaları hayata geçireceğiz.
Barışı getireceğiz, dağlarımız ve ovalarımızdaki o yasakları da kaldıracağız
Burada olduğumuz için bunları söylemiyoruz. Bunları savunuyoruz ve dediğimizi yapıyoruz. Öyle inatçı bir partiyiz. 12 partimiz kapatıldı ama size verdiğimiz sözlerimizden asla geri adım atmadık. Ben 2000’de de Muş’ta çalıştım. O zaman diyorduk ki bu coğrafyaya barış getireceğiz. Bugün barışın kapısını araladık. O zaman dedik ki dilimiz ve kültürümüz kesinlikle yasal güvenceye kavuşacak. Bu ülkeye demokrasi gelecekse, Kürtler eşit yurttaşlar olacak dedik. Bakın, bugün Türkiye bunu tartışıyor. Birlikte mücadelemiz, emeğimiz Kürt meselesinin barışçıl yollarla tartışılmasını mümkün hale getirdi. Onun için sizlere binlerce kez teşekkür ediyorum. Partimizin yanında durduğunuz için teşekkür ediyoruz. Bütün baskılara rağmen Muş Belediyesini kazandığınız için, bütün kayyım politikalarına rağmen 3 dönemdir ısrar ederek kendi partinize oy verdiğiniz için siz yücesiniz, büyüksünüz. İnşallah barışı da getireceğiz, dağlarımız ve ovalarımızdaki o yasakları da kaldıracağız. Cıvıl cıvıl köylerimizde üreten ve zenginleşen çiftçilerimizle birlikte demokratik ve barışçıl bir Türkiye’de hep birlikte yaşayacağız. O günler uzak değil. Bunun sözünü veriyoruz. İnşallah bu sözü yerine getireceğiz.
Barış gelirse, Muş’u yoksullaştırmak isteyen politikalardan vazgeçmek zorunda kalacaklar
TİGEM vardı Muş’ta, yüz tane de çalışanı vardı. Köylere gidiyorlardı, çiftçileri aydınlatıyorlardı, onlara eğitim veriyorlardı. Bir taraftan da çeşitli ürünler ekerek burada ekilen ürünleri zenginleştirmeye çalışıyorlardı. TİGEM’i de özelleştirdiler, işçi sayısını da 10’a düşürdüler. Neredeyse kapısına kilit vurdular. İnsan sormaz mı? Muş’un memnun olduğu kurumları kapatıyorsun, özelleştiriyorsun, yok ediyorsun; Muş’un rahatsız olduğu güvenlikçi politikaları, kayyımcı politikaları devam ettiriyorsun. Buradan iktidara çağrımızdır: Artık bu politikalardan vazgeçin. Kürt’ü göçerterek, yoksullaştırarak, kentinden ve toprağından uzaklaştırarak, metropollerde ucuz iş gücü yaparak buraya kadar geldiniz. Bu politika demek ki artık sonuç vermiyor. O zaman, yaylasını, dağlarını ve tarlalarını zenginleştirmek için devlet ve iktidar olarak lütfen Muş’un taleplerine uygun olarak hareket edin. Hayvancılık var, süt fabrikası özelleştiriliyor. Besicilik var, et kombinası kapatılıyor. Şeker fabrikası var, özelleştiriliyor ama kota koyuyor. Yahu Allah aşkına böyle bir devlet, böyle bir ekonomi mantığı olabilir mi? Dolayısıyla inşallah bu kotaları kaldıracağız. Geçmişte Muş’ta tütün vardı. Sigarayı önermiyorum ama içenler de var. O güzel, o kaliteli tütünü bile kota koya koya ortadan kaldırdılar. İnşallah barış gelirse, bu ayrımcı, burayı bilerek yoksullaştırmak isteyen politikalarından vazgeçmek zorunda kalacaklar. Burada et entegre tesisleri olacak.
Muş’un ekonomisiyle, tarımıyla ve hayvancılığıyla kazanacağı günler uzak değil
Buradaki değerli etin ve peynirin üretimini artırmak, Türkiye halklarıyla buluşturmak; bu lezzeti Bursa’nın, Kocaeli’nin ve İstanbul'un da tatmasını sağlamak çok mu zor? Bir fabrikaya bağlıdır. Hayvan üreticisine ucuz kredi vermeye bağlıdır. Yeme yapılan zamları durdurmaya bağlıdır. Sen çiftçiyi destekleyeceksin ki çiftçi de ürün yetiştirsin. İnşallah bu günleri de hep birlikte göreceksiniz. Süt fabrikanız da olacak, et entegre tesisiniz de olacak. Şeker pancarına konulan kotalar kalkacak. O güzel tütününüzü belki yeniden ekeceksiniz. Muş yeniden ekonomisiyle, tarımıyla, hayvancılığıyla cıvıl cıvıl olacak; herkesin kazandığı ve mutlu olduğu, çocuklarını inşaat işçisi olsun diye metropollere göndermediği bir kentimiz olacak. O günler uzak değil. Kapı aralandı. Bu barış sürecini birlikte omuzlar ve sahip çıkarsak o günleri de hep birlikte sağlarız.
Süt üreticileri desteklenmelidir
Bugün bir arkadaşa gittik, diyor ki sütün kilosunu 13 liraya alıyorlar ama bir kafede bir bardak çay 20 lira. Dünyanın neresinde bunu söyleseniz gülerler. Bir kilo süt 13 lira, bir bardak çay 20 lira, o da Muş’ta 20 lira. Ankara’da o çayın 50 liraya, 100 liraya satıldığı yerler var. Bu saçmalıklar artık ortadan kalkmalıdır. Süt üreticileri desteklenmelidir. Süt üreticileri birkaç tüccarın vicdanına emanet edilmemelidir. Nasıl mazotu günlük, aylık güncelliyorsun, sütü de güncelle. Sen sütü 13 liraya satarsan, çiftçi niye süt üretsin? Yemin torbası 750 liraysa, neden hayvancılık yapsın? Saman 3-4 bin liraya çıkmışsa, insanlar niye bu kadar zahmete girsin? Bunlar iktidarın önündeki en önemli sorulardır. Başta Tarım Bakanı olmak üzere yürütmedeki bakanların artık bu meselelere yoğunlaşmasını istiyoruz. Bunlar zor şeyler değil.
Hükümete çağrımızdır: Mazot, gübre ve elektrik gibi temel giderler kesinlikle desteklenmelidir
Buğday ithal ediyorlar. Siz burada sırada bekliyorsunuz. Onlar buğday ithal eden o tüccarlara ödül veriyorlar. Yahu asıl ödül verilmesi gereken, zararına buğday üreten Muşlu çiftçilerdir. Muş Ovası gerçek değerine kavuşmalıdır. Çiftçilerin kredi borçları 1 trilyon lirayı geçmiş. Çiftçiler tefecilerin eline düşüyor. İnsanlar aile içinde ciddi tatsızlıklar yaşıyorlar. Besi yemine zammı durdur bir zahmet. Zaten diğer şeylere yeterince yapıyorsun. Süt yemine zammı durdur ki millet süt üretsin. Elektriğe yüzde 47 zam yapmış. Ne yapsın insanlar? Tarım ilacı kullanıyor, ona da zam üstüne zam. Hükümete çağrımızdır: Mazot, gübre ve elektrik gibi temel giderler kesinlikle desteklenmelidir. Bu iktidar bunu desteklemiyorsa oy vermeyin. Çocuklarınızın geleceğini dikkate almayanlara neden oy vereceksiniz? Biz yapıyorsak bize de oy vermeyin.
Korucuların elinden silahı alıp sopayı verin de çobanlık yapsınlar
1990’da muşta 1 milyon 800 bin küçükbaş hayvan varmış. 2025’te neredeyse yarısının altına düşmüş. İnsan oturup bunu bir sorgulamaz mı? Topa tüfeğe, çatışmaya ayırdığınız bu parayı tarıma ve hayvancılığa niye ayırmıyorsunuz? Okul bitiren işsiz ziraat mühendislerimiz var. Süt üretimi düşmüş, değerinde satılmıyor. Çözüm önerilerimizi sunuyoruz. Türkiye ithalattan vazgeçilmeli, çiftçi desteklenmeli, aşılar kesinlikle ücretsiz olmalı. Çiftçilere uzun vadeli kredi sağlanmalı. AKP döneminde sermayeye sağlanan olanaklar, çiftçiye ve küçük ölçekli üreticiye de sağlanmalı. Çoban desteği sağlasınlar. Dört ineği olan bir köylü, çoban tutsa bütün kazancını oraya vermek zorundadır. Şimdi inşallah korucu arkadaşlar işsiz kalmayacak. Ellerindeki silahı al, ver sopayı köyde hayvan baksın. Daha onurlu bir görevdir. Köylüsünü ezmek yerine, kendi insanına silah çekmek yerine hayvanları gütsünler. Geçen yaptığım bir konuşmadan sonra bir korucu, danışman arkadaşlarımızı arıyor. “Siz vicdanlı bir partisiniz. Siz bizim haklarımıza sahip çıkarsınız” diyor. Geçmişte yaşananların muhasebesi ayrıca yapılmalı ama onları işsiz bırakmamak için parti olarak elimizden geleni yapacağız.
Şeker pancarındaki kotanın kaldırılması için Muş’ta büyük bir miting yapacağımızın sözünü veriyoruz
Şeker pancarında kota kesinlikle kaldırılmalıdır. Şeker pancarında kota kaldırılsın diye şimdiden büyük bir miting yapacağımızın sözünü veriyoruz. Tek gündemimiz bu olacak. On binlerle burada toplanacağız. Tek slogan, “Şeker pancarında kota kaldırılsın” olacak. Bırakın, kota konulan tütünü eken eksin. Amerika’dan sigara ithal edeceğine, oradaki büyük firmalara para kazandıracağına, bırak Muşlu küçük çiftçi üretsin, sen de satın al kendi ülkende. Özelleştirilen fabrikaların tekrar bu bölgelerde hayata geçirilmesinin mücadelesini vereceğiz. Kuraklık yaşayan bütün kentlerimizin afet bölgesi içerisine alınması ve zararların tazmin edilmesi için de elimizden geleni yapacağımızın sözünü veriyoruz. Bu da önemlidir.
Başta Muş’a olmak üzere bütün ülkeye barış olsun, bolluk olsun, bereket olsun
Başta Muş’a olmak üzere bütün ülkeye barış olsun, bolluk olsun, bereket olsun. Muşspor’a başarılar diliyorum. İnşallah iyi oynar, bir üst lige çıkar. Bölge takımları da bu liglerde bizi temsil ederler. Büyük bir zevkle izliyoruz. Kendim de bir futbol sever olduğum için inşallah Muşspor’u da bir üst ligde görürüz. Ama başka bir şey var. Biz Ankara ya da Bursa’daki gibi yapmayacağız. Hem yeniliyorlar hem de sövüyorlar. Muşspor yense de yenilse de Karşıyaka’yı alkışlayacağımıza söz veriyor musunuz? diye sordu.
Bakırhan konuşmasını, “Gelin bu süreci birlikte büyütelim, çocuklarımıza barış içinde bir ülke bırakalım,” sözleriyle tamamladı.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Muş’ta yaptığı konuşmada barış sürecine dikkat çekerek, “Bu süreç sadece DEM Parti’nin değil, 86 milyonun meselesidir. Erdoğan’ın da bu sürece sahip çıkması çok önemlidir” dedi.