İZMİR - Yapılan birçok bilimsel araştırma iklim krizinin kuraklık, sıcak hava dalgaları ve mevsimsel değişikliklerle canlı yaşamını tehdit ettiğini ortaya koyarken, EGEÇEP Eşsözcüsü Arif Ali Cangı, bu krize neden olan kapitalist ekonomik sistemin değişmeden krizin son bulmayacağını vurguladı.

Birleşmiş Milletler tarafından 1972'de Dünya Çevre Günü olarak ilan edilen 5 Haziran için bu yıl "Plastik kirliliğine son" temasıyla tüm dünyada çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Plastik kirliliği nedeniyle onlarca yıldır dünyanın her köşesinde, içme suyundan, yiyeceklere ve balıkların vücutlarına kadar büyük bir kirlilik yaşanıyor. 2020'de çeşitli üniversitelerden akademisyenlerin katılımı ile başlatılan proje sonucuna göre 496 balık türünün yüzde 65'inin bağırsağında mikroplastik bulundu.

Bu konuda 2022'de Birleşmiş Milletler Çevre Meclisi'nde deniz ortamı da dahil olmak üzere plastik kirliliği konusunda yasal olarak bağlayıcı bir sözleşme için çalışmalar başladı. Bu yıl alınan tema ile ülkelerin deniz ortamı da dahil olmak üzere plastik kirliliğini sona erdirmek için küresel antlaşmayı güvence altına alma için çabalar öne çıkacak. Hükümetlerarası Müzakere Komitesi'nin bu konudaki görüşmesi ise 5-14 Ağustos tarihleri arasında Cenevre'de gerçekleşecek.

SICAK HAVA, KURAKLIK VE DON

Plastik kirliliğinin yanı sıra yaşatılan eko-kırım nedeniyle küresel iklim krizinin etkileri büyümeye devam ediyor. Kuraklık, don ve mevsim değişiklikleri canlı yaşamını olumsuz etkilerken, tarımsal üretim de bundan etkileniyor. World Weather Attribution (WWA), Climate Central ve Kızılhaç İklim Merkezi tarafından yayımlanan ortak analize göre, 1 Mayıs 2024 ile 1 Mayıs 2025 tarihleri arasında, insan faaliyetlerinden kaynaklanan küresel ısınma nedeniyle son bir yılda dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan 4 milyar kişi, yaşadığı bölgede tarihsel ortalamanın çok üzerinde sıcaklıkların yaşandığı en az 30 gün geçirdi.

Avrupa Kuraklık Gözlemevi'nin (EDO) 11-20 Mayıs tarihli raporuna göre İspanya'nın güneydoğusu, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Balkanlar'ın güneydoğusundaki bölgeler en yüksek "alarm" durumunda. İklim değişikliğinin etkisiyle rekor düzeyde sıcak ve kurak geçen ilkbaharın ardından kuzey ve doğu Avrupa'nın büyük bir bölümünde de kuraklık "uyarısı" yapılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2025 yılına ilişkin ilk bitkisel üretim tahminlerini açıkladı. Rapora göre, tarımsal üretimde geniş çaplı bir düşüş bekleniyor. Özellikle meyve grubunda büyük bir düşüşü yaşanırken, tahıllar ve sebzelerde de kayıplar yaşanması tahmin ediliyor. Rapora göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 5,3, sebzelerde yüzde 1,7, meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde ise yüzde 24,4 oranında üretim düşüşü tahmin ediliyor.

İKLİM KRİZİ, ÖLÜM VE GÖÇ

İklim krizinin bir diğer etkisi ise yaşam alanlarının yok olması ve ekolojik göç oldu. Uluslararası Af Örgütü, yayımladığı “2024-25 Dünya İnsan Haklarının Durumu” raporunda, iklim krizinin dünya genelinde insan hakları üzerindeki etkilerini ortaya koydu. Rapora göre, yedi kıtada 150 ülke iklim krizinden doğrudan etkilenirken, iklim değişikliğiyle birlikte yoksulluk, çatışma ve siyasi baskılardan kaynaklı 2024'de tahmini 110 milyon insanı göç etmek zorunda kaldı. Hindistan, Pakistan, Nepal gibi ülkelerde sel ve heyelanlar yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olurken, Yunanistan ve Portekiz’de sıcak hava dalgaları ölümlere neden oldu.

SORUMLUSU ZENGİNLER

Nature Climate Change dergisinde yayımlanan çalışmaya göre yaşanan krizin üçte ikisinin sorumlusu dünyanın en zengin yüzde 10’luk kesiminin faaliyetleri oldu. Çalışmaya göre 1990 yılından bu yana küresel ısınmaya, zenginlerin tüketim ve yatırım alışkanlıkları neden olurken, bu durum ölümcül sıcak hava dalgaları ve kuraklık riskini önemli ölçüde artırdı. Diğer yandan askeri yatırım ve harcamalarda karbondioksit salınımı ve iklim krizini etkileyen bir diğer faktör. Düşünce kuruluşu Conflict and Environment Observatory (Çatışma ve Çevre Gözlemevi)’nin tahmini hesaplarına göre dünya çapındaki emisyonun yüzde 5,5’ini NATO üyesi ülkeler salıyor. NATO'yu tek bir ülke olarak ele alan araştırmaya göre iklim krizini körükleyen ülkeler arasında dördüncü sırada yer alıyor.

MADEN VE ENERJİ YATIRIMLARI

Buna rağmen özellikle maden ve enerji yatırımları hız kesmeden devam ederken, 2030'a kadar sıfırlanacağı söylenen fosil yakıt tüketimi de aynı düzeyde devam ediyor. Türkiye'de de bu yatırımlara her gün yeni izin ve teşvikler veriliyor. 5 Haziran 2024-4 Haziran 2025 arasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 12 bin 197 proje için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) duyurusu yaparken, bunların 3 bin 856'sı maden 3 bin 619'u ise enerji yatırımları oldu. Ayrıca bin 249 maden, 513 enerji projesine "ÇED gerekli değil" kararı çıktı. Bu kararlarla Kaz Dağları'ndan Araklı yaylalarına, Diyadin'den Akbelen'e kadar onlarca orman, mera, tarım arazisi ve yaşam alanı şirketlere tahsis edildi.

'KAPİTALİST SİSTEM DOYMUYOR'

Aliağa Termik Santrali mühürlendi
Aliağa Termik Santrali mühürlendi
İçeriği Görüntüle

Ege Kültür ve Çevre Platformu (EGEÇEP) Eşsözcüsü Arif Ali Cangı ile eko-kırım, etkileri ve alınması gereken önlemleri konuştuk. Geçtiğimiz 5 Haziran'dan bu yana dünya ve Türkiye'de kapitalist ekonomik sistemin doğayı sermaye artış aracı olarak görmeye devam ettiğini kaydeden Cangı, "Doğal varlıklarını, yaşam alanlarını sömürüyü ve talanı yoğunlaştırdı. Buna ilişkin yapılan yasal düzenlemelerde korumaya ilişkin değil ekolojik yıkımların önünü açmaya dairdi. 20'nci yüzyılın ikinci yarısından bu zamana fark edilen ve antroposen çağı olarak tarif edilen çağda kapitalist sistemin yaratmış olduğu yıkım iklim krizi gibi yaşamı tehdit eden bir boyuta ulaşmış durumda. Doğaya yapılan bu müdahale insanın kendi geleceğine de büyük bir tehdit oluşturuyor. Uygulanan kapitalist sistem var ve bu sistem ne pahasına olursa olsun kalkınma ve büyüme anlayışıyla hareket ediyor. Bu uğurda doğal varlıkların sermayenin kaynağı haline getirilmiş olmasından kaynaklanan bir kısır döngü içindeyiz. Kapitalist sistem doymak bilmez bir canavara benziyor. Ne kadar zenginleşirse daha fazlasını istiyor" dedi.

DEVLETLERİN ÇÖZÜMÜ

İklim krizi konusunda devletlerin sunduğu çözümlerin gerçekçi olmadığını söyleyen Cangı, çözüm yolunun kendiliğinden değil halkların tepkisiyle oluşabileceğini belirtti. Bu yıl BM tarafından dikkat çekilen plastik kirliliğine değinen Cangı, "Dünyada plastik kirliliğinin önlenmesi için küresel bir sözleşme imzalanamadı. 2022'den bu yana bir sözleşme için toplantılar yapılıyor. Her seferinde dünyanın büyük çoğunluğu bunun önlenmesi için çaba harcıyor. Ama petrol, plastik ve fosil yakıt üreticilerinin baskısıyla bu sözleşme bir türlü imzalanamıyor. Ağustos ayında beşinci oturumun ikinci toplantısı yapılacak. Eğer dünya halkları tepki göstermezse yine sözleşme imzalanamayacak. İmzalanamadığı zaman hukuksal bir güvence olmadığı için bu tür kirliliklerin önüne geçilmesi zorlaşıyor. Yani bu mesele devlet başkanlarına, uyguladığı politikalara bırakılamayacak kadar önemli" diye belirtti.

'İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR'

Artık bir varlık yokluk mücadelesi verildiğini vurgulayan Cangı, "Dünyadaki yaşamın var olması ya da yok olmasıyla ilgili bir meseledir. O nedenle her birimize büyük sorumluluk düşüyor. Yaşamın devam etmesi yönünde tepki ve irademizi ortaya koymaktan başka çare yok. Krizin önüne dayanışma ve direnişle bu iklim krizinin önüne geçilebilir. Yaşamdan yana olanlar, emekçiler, yoksullar, halklar dayanışacak. Başka türlü sözleşmelerle, hukukla falan çözülmesi mümkün değil. Sözleşme ve hukuk da halkların direnci olmazsa güvence yaratmıyor. Bu sistem değişmediği sürece iklim krizinin, eko-kırımların önüne geçilmesi mümkün değil. O yüzden 'İklimi değil sistemi değiştir' diye bir sloganımız var" diye konuştu.

MA / Tolga Güney

Kaynak: https://mezopotamyaajansi43.com/tum-haberler/content/view/277961