KÜRTLER VE TERCİHLERİ

Bir süredir Ortadoğu’nun şekillenen zemininde herkesin aklında aynı soru var: Kürtler nerede duruyor? Kürtler ne düşünüyor, ne hissediyor? Ve en önemlisi: Kürtler nasıl bir tercih yapmalı?

Ancak bu sorulara verilen birçok yanıt, gerçekte halkların özgür iradesine saygı duymaktan çok, eski inkâr siyasetinin güncellenmiş versiyonlarını taşıyor. Kimileri Kürtler İsrail’i desteklesin diyor, kimileri İran’ın yanında durmasını bekliyor. Kimileri de parçalı tutumları teşvik ederek Kürtlerin kendi iradi duruşunu kurmasını engellemeye çalışıyor; onları yine yedek güç, yine tali aktör, başkalarının savaşına sürülmüş suskun bir halk konumuna sıkıştırmak istiyor. Üzücü olan ise, bir kesim Kürt’ün de bu inkârcı zihniyet sahiplerinin korosunda yer alması ve Kürtlere onların gözleriyle bir taraf seçme yarışına girmesidir.

Oysa asıl mesele şudur: Neden Kürt halkının en doğal refleksi bile sürekli sorgulanmakta, suçlama ve yadırgama zeminine çekilmektedir? Neden kendi acılarına ve hafızasına yaslanarak verdiği tepkiler bile hedefe konulmaktadır? Bu soru herkesin kendisine yöneltmesi gereken bir sorudur. Çünkü hiçbir sömürgeci zihniyetin, hiçbir inkârcı gücün, Kürt halkını bir yere çağırma ya da onu bir tarafa yamama hakkı yoktur. Zalimler, halkları taraf olmaya çağırmaz; halklar kendi adaletini kurar ve yerini belirler.

Kürt halkı yerini belirlerken tarihin karanlık sayfalarını asla unutmamalıdır. İran devleti onyıllardır Kürt halkına karşı sistematik baskı, asimilasyon ve katliam politikaları yürütmektedir. Ve bu durum sadece İran’la sınırlı değil; dört parçada da aynı zihniyetin farklı maskelerle sürdürüldüğü açıktır. Binlerce Kürt genci idam edildi, şehirleri bombalandı, köyleri yakıldı, dilleri yasaklandı, düşünceleri zincire vuruldu. Bu halk, acının ve direnişin coğrafyasında büyüdü. Hep zalimin gazabına uğradı. Bu halka insanlık dışı her yöntem uygulandı. Hiçbir Kürt, bu vahşeti, bu infazları ve büyük zulmü unutmadı. Her Kürdün kalbinde, İran rejiminin ve diğer inkârcı devletlerin reva gördüğü bu zulme karşı derin bir öfke ve hak edilmiş bir kırgınlık vardır.

Bu bağlamda, bugün İsrail’in İran’a yönelik saldırıları, Kürt halkı açısından doğrudan bir taraf olma hali değilse de, duygusal ve tepkisel bir rahatlamaya neden olabilir. İsrail’in vurduğu yer, Kürt halkının celladıdır. Bu, Kürtlerin bizzat hesap sorması değilse de, tarihsel adaletsizliğin başka bir güç tarafından geçici olarak hedef alınması gibi bir duygusal yansıma üretir. Bu sevinç, zalimlerin yanında yer almak anlamına gelmez. Çünkü Kürt halkı kimsenin celladını kutsama ya da katliamını onaylama mercihi değildir. Katil bir sistemin darbelenmesine sevinmek insan olmanın gereğidir. Asıl sorulması gereken soru şudur: Bu sevinç sizi neden rahatsız ediyor?

Cumhuriyetin ışığında büyümek - Ekrem İmamoğlu
Cumhuriyetin ışığında büyümek - Ekrem İmamoğlu
İçeriği Görüntüle

Her insan, celladının cezalandırıldığını gördüğünde rahatlar. Bu bir insanlık refleksidir. Bu sevinç kimseyi zalimle ortaklaştırmaz; tersine, mazlumun sesidir. Öyleyse sorulmalı: Kürt halkı kendi celladının hedef alındığını gördüğünde buna duyduğu sevinç sizi neden rahatsız ediyor? Neden Kürtlerin yaşadığı büyük acılara rağmen, onların en basit insani tepkileri bile sorgulanıyor?
Öncelikle şunu net bir biçimde belirtelim.iran ve İsrail savaşı halkların savaşı olmadığı gibi,özgür ve demokratik bir yarını da hedeflemez.Bu savaş devletlerin paylaşım savaşıdır.
Şunu bilinmeli;Kürt halkı hiçbir devletin koşulsuz taraftarı değildir, olmamalıdır. İsrail de dahil olmak üzere hiçbir devletin Kürtlere karşı sicili temiz değildir. İsrail’in Filistin’de yürüttüğü savaş politikaları, sömürgeci uygulamaları, insanlık dışı kuşatma yöntemleri Ortadoğu halklarının kolektif hafızasında olduğu gibi, Kürt halkının belleğinde de kayıtlıdır. Ayrıca İsrail’in geçmişte Kürt özgürlük hareketlerine karşı inkârcı devletlerle iş birliği yaparak giriştiği suikastlar, komplolar ve operasyonlar da unutulmuş değildir. Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılma ve ona dönük komplo sürecindeki rolü de bu hafızanın önemli bir parçasıdır.

Ancak Kürt halkı bu hafızayı kin ve intikamla değil, politik bilinçle ve stratejik sağduyuyla taşır. Hiçbir halkı topyekûn düşman görmez. Aksine, halkların kardeşliğine ve barışına inanan bir mücadele geleneğine sahiptir. Savaş politikalarının karşısında, özgürlükçü ve adil bir yaşamı savunur. Bu nedenle Kürt halkının bugünkü tutumu bir “devlet seviciliği” değil, kendi tarihsel hafızasının ve politik aklının ürünüdür. Kürtler bugün bir halk olarak taraf değil; ama cellatlarından hesap sormaya aday bir halktır.

Kürt halkının bugün hissettiği sevinç, bir stratejik tercih değil; tarihsel bir öfkenin yansımasıdır. Bu sevinç, celladının cezalandırıldığını görmekten kaynaklanan insani bir tepkidir. Ancak burada asıl mesele, Kürt halkının kendi özgürlük ve adalet mücadelesini kendi elleriyle yürütebilmesidir. Bağımsız bir özne haline gelerek, kendi celladından bizzat hesap sorabilecek bir güce erişmesidir. Ve bunun yolu, Kürt partilerinin ulusal birlik ilkelerinde birleşmesinden, halkın ortak ruh ve stratejiyle hareket etmesinden geçmektedir.

Kürt halkı artık kendi içindeki düşmanlıklara son vermeli, dış güçlerden medet uman edilgen psikolojiyi terk etmelidir. Bugün belki başka bir gücün katiline saldırısı geçici bir “oh” hissi yaratır. Ama kalıcı sevinç, daimi adalet, ancak özgürlükle mümkündür. Ve özgürlük, başkasının değil, kendi gücüne dayanılarak kurulur.

Kürt halkı duygularıyla değil, politik aklıyla; anlık reflekslerle değil, tarihsel stratejiyle; yalnızca öfkeyle değil, aynı zamanda bilimle, birlikle ve örgütlülükle hareket etmelidir. O zaman sevincini kalıcı hale getirecek; adaletini, merhametini ve geleceğini kendi elleriyle inşa edecektir.

Bugün yaşanan gelişmeler ne salt bir sevinçtir, ne de salt bir tarafgirlik. Bu, tarihsel hafıza ile politik aklın buluştuğu kritik bir eşiği ifade etmektedir. Kürt halkı bu eşiği stratejik bir kavrayışla değerlendirerek, kendi yolunu açmalıdır. Kendi tarihinin öznesi olmalı, yeni bir tarih yaratmalıdır. Kürt halkı çok acı çekti, ama hiç kimseye acı yaşatmadı. Ve tam da bu nedenle, yarınların en güvenilir halkı olma potansiyelini taşıyor.

Bu yüzden Kürtleri bir tarafa yamamaya çalışanlara değil; Kürt halkının hakikatinin ve özgürlük talebinin tarafında duranlara ihtiyaç var. Özgür, adil ve demokratik bir gelecek için Kürt olmak gerekmez; Kürt halkının yanında yer almak yeterlidir.

Kürt halkı kendi cellatlarını cezalandıracak gücü birliğinde bulduğu gün, adalet gerçek anlamıyla yerini bulacaktır. Ve halkların özgür, eşit, kardeşçe birliğinin; barış ve ortak sevincin ilk adımı da işte tam orada atılacaktır.