Özgür Eğitim, Özgür Birey: Çocukları Dört Duvar Arasından Kurtarmak

Eğitim, bir toplumun geleceğini şekillendiren en güçlü araçlardan biridir. Ancak, bugünün eğitim sistemi, çocukları özgür bireyler olarak yetiştirmek yerine, çoğunlukla statükonun ve rejimlerin devamını sağlama misyonuna hizmet ediyor.

Okullarda uygulanan tam gün eğitim modeli, çocukları sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar dört duvar arasına hapsediyor. Bu sistem, çocukların doğal öğrenme süreçlerini, meraklarını ve yaratıcılıklarını köreltiyor; onları belirli bir kalıba uydurmaya çalışıyor. Oysa eğitim, bireyin özgür düşüncesini geliştirmeli, bilimle beslenmeli ve çocuğun kendi değerlerini, ailesinin ve çevresinin kültürel dokusu içinde özgürce keşfetmesine olanak tanımalıdır.

Rojev
Rojev
İçeriği Görüntüle

Çocukların en temel ihtiyaçlarından biri, doğayla iç içe bir yaşam sürmek, oyun oynayarak öğrenmek ve kendi potansiyellerini keşfetmektir. Ancak mevcut eğitim sistemi, çocukları ders programlarına, sınavlara ve ezberci bir müfredata zincirliyor.

Sabah 08.00’den akşam saatlerine kadar süren yoğun ders programları, çocukların bireysel gelişimlerini desteklemekten çok, zihinlerini yoran ve yaratıcılıklarını bastıran bir yük haline geliyor.

Matematik, fen, sosyal bilgiler gibi temel günün ihtiyaçlarına göre öğrenciye verilmeli ancak. “ıvır zıvır” olarak nitelendirilebilecek, çocuğun ilgi alanına hitap etmeyen ya da gereksiz yere karmaşıklaştırılmış içerikler, öğrencilerin öğrenme hevesini baltalıyor.

Bu sistem, çocukları özgür bireyler olarak yetiştirmek yerine, iktidarların ihtiyaç duyduğu, sorgulamayan, itaatkâr bireyler üretmeyi hedefliyor.

Peki, olması gereken nedir?
Özgür bir eğitim sistemi, çocuğun bireysel özelliklerini, ilgi alanlarını ve hazır bulunuşluğunu merkeze almalıdır. Eğitim, devletin ya da herhangi bir otoritenin kendi ideolojisini dayatma aracı olmaktan çıkmalı; aksine, bilimin, eleştirel düşüncenin ve özgür fikrin yuvası haline gelmelidir. Çocuklar, doğayla bağ kurabilecekleri, oyun oynayabilecekleri, kendi kültürel değerlerini ve aile bağlarını yaşayarak öğrenebilecekleri bir ortamda yetişmelidir.

Değerler eğitimi, devletin çocuklara kendi doğrularını empoze ettiği bir alan olmaktan çıkarılmalı; bunun yerine, her çocuk kendi ailesinin, çevresinin ve kültürünün değerlerini özgür iradesiyle keşfetmelidir. Bu yaklaşım, pedagojik olarak çok daha sağlıklı ve bireyin özgüvenini destekleyici bir yöntemdir.Okulların görevi, rejimlerin ya da statükonun bekasını sağlamak değil, çocukların potansiyellerini açığa çıkarmaktır.

Eğitim, bireyi bir kalıba sokmak yerine, onun özgünlüğünü kutlamalı; sorgulayan, araştıran ve kendi yolunu çizebilen bireyler yetiştirmelidir. Örneğin, Finlandiya gibi ülkelerde uygulanan esnek eğitim modelleri, çocukların oyunla, doğayla ve bireysel ilgi alanlarıyla öğrenmesine olanak tanıyor. Bu sistemlerde çocuklar, uzun saatler boyunca sıralarda oturmak yerine, keşfetmeye ve yaratmaya teşvik ediliyor. Türkiye’de de benzer bir dönüşüm mümkün: Daha az ders saati, daha fazla açık alan etkinliği, proje temelli öğrenme ve bireyselleştirilmiş eğitim programları, çocukların hem akademik hem de kişisel gelişimlerini destekleyebilir.Sonuç olarak, eğitim sisteminin temel amacı, çocukları dört duvar arasına hapsetmek ya da onları birer “itaat makinesi” haline getirmek olmamalıdır.

Özgür eğitim, özgür bireyler yetiştirir. Çocukların doğayla, oyunla ve kendi kültürel kökleriyle bağ kurarak büyümesine izin vermek, onların hem kendilerine hem de topluma daha sağlıklı katkılar sunmasını sağlayacaktır. Eğitim, bilimin ışığında, özgür düşüncenin rehberliğinde yeniden inşa edilmelidir. Ancak o zaman, çocuklarımız geleceği korkusuzca şekillendirebilecek bireyler olarak yetişebilir.