Konuk yazar

Barışın En Dokunaklı Sesi: Annelerden Yükselen Umut

Konuk yazar, Haber-sen Genel Başkanı Mesut Balcan, bugünkü köşe yazısında 'Barışın En Dokunaklı Sesi: Annelerden Yükselen Umut ' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Abone Ol

Barışın En Dokunaklı Sesi: Annelerden Yükselen Umut

Mesut Balcan

Savaşın acımasız yüzünü en yakından tanıyanlar, belki de en güçlü barış elçileridir. Diyarbakır'da düzenlenen barış konferansına Eren Bülbül'ün annesi ve Uğur Kaymaz'ın annesi Makbule Kaymaz'ın gönderdiği mesajlar, savaşın yıktığı hayatların ardında saklı kalan tarifsiz acıyı ve bu acılardan beslenen barış özlemini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Bu iki annenin yüreklerinden kopan her kelime, sadece kendi evlatlarının anısına değil, tüm kayıplara adanmış bir ağıt, aynı zamanda geleceğe dair bir umut çağrısıydı.

"Savaşları zenginler çıkarır, fakirler ölür." Bu sözün acımasız gerçekliği, ne yazık ki çağlar boyunca değişmedi. Kapitalizmin kaotik durumlarını savaşlarla atlattığı, kendi halkına "sizin için yapıyoruz" yalanını söyleyerek onları savaşa sürüklediği argümanı, savaşın ekonomik ve politik boyutunu işaret ediyor. Ülkemizde de yıllardır süregelen çatışmaların ve bu durumdan nemalanan kesimlerin varlığı, bu argümanı daha da güçlendiriyor. Askerlik yapmamış, savaşın ateşini hiç hissetmemiş ancak savaş üzerinden dolgun maaşlar kazananların varlığı, barışın neden bu kadar zorlu bir mücadele olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

İşte tam da bu noktada, Eren Bülbül'ün annesinin yürek burkan mesajı bir tokat gibi çarptı. Oğlu Eren'in bedeninden çıkan 17 kurşunun ve onsuz geçen bayramların acısıyla konuşan bir anne, "Başka hiçbir annenin bayramlarını evlatsız geçirmesini istemiyorum," diyerek evrensel bir anne çığlığını yükseltiyordu. Sağlık sorunları nedeniyle konferansa katılamasa da, o "tuşlu telefonundan" gönderdiği mesajla, barışı desteklediğini ve devletin bu yoldaki adımlarını takip ettiğini belirtiyordu. "Başka annelerin evlatlarını kaybetmesine rıza gösteremem. Barışı savunmayayım da ne yapayım!" sözleri, savaşa karşı duruşun en saf ve en içten ifadesiydi.

Makbule Kaymaz, yani 12 yaşındaki oğlu Uğur ve eşini 13 kurşunla kaybeden anne... Onun acısı, adeta bir dağ gibiydi. "İkisinin mezarına sarılarak büyüttüm acımı," diyerek yıllardır taşıdığı yükü anlatıyordu. Ancak o da, bu tarifsiz acının başka yüreklere düşmemesi için barışın peşindeydi. "Artık ne Kürdistan'da ne de Türkiye'nin başka bir yerinde çocuklar öldürülmesin istiyoruz. Ne bir annenin daha yüreği yansın, ne bir çocuk mezarda büyüsün," dileği, savaşın en masum kurbanları olan çocuklara ve onların annelerine odaklanıyordu. Mesajının sonunda ise bir umut tohumu ekiyordu: "Bizler artık gözyaşı değil, adalet, eşitlik ve barış istiyoruz. Çünkü barış, hepimize iyi gelecek."

Bu iki annenin mesajları, savaşın sadece birer sayıdan ibaret olmadığını, her bir kaybın ardında parçalanmış hayatlar, yıkılmış yuvalar ve dinmeyen bir acı olduğunu bir kez daha hatırlattı. Onların sesi, savaş çığırtkanlığı yapanlara, kışkırtanlara, savaş üzerinden çıkar sağlayanlara en anlamlı cevabı veriyor: Barış, gözyaşının durduğu, çocukların büyüdüğü, adaletin tecelli ettiği topraklarda yeşerir.

Savaş kolaydır, asıl olan barıştır. Bu barışın tesisi için ise en çok annelerin sesine kulak vermek, onların yanan yüreklerindeki acıyı dindirmek, en kutsal görevimizdir. Onların sözleri, sadece birer çağrı değil, aynı zamanda geleceğe dair birer manifesto niteliğindedir. Çünkü barış, ancak bu kadar derin bir acıdan sonra bu kadar güçlü bir şekilde arzu edilebilir.