Sosyolog Sultan Tekin,"Kadınların Kaleminden:Her Cumartesi Bir Mektup" köşesinde,' Aşk Nedir? ' başlıklı bir yazıyı blogunda kaleme aldı.

Sahi aşk nedir? Hayatımıza anlam katacak bir kurtarıcımı, aile kurmak için ilk adım mı yoksa kendimizi tanıma yolculuğu mu? Bütün bunları kapsayan kişiden kişiye, toplumdan topluma tanımı ve yaşanışı farklılık gösteren bir olgu olmakla birlikte insan hayatındaki önemi inkâr edilemeyecek duygu, durum, ilişki, kavram diyelim başlangıç olarak.

Aşkın Oluşumu

Aşk nasıl oluşur sorusuna çeşitli yanıtlar verilmektedir. Doğamızdan kaynaklandığı, sosyal örüntülerle oluştuğu, genetik faktörlerden etkilendiği şeklinde sıralayabiliriz bunları. Bunların hiç birini yadsıyamadığımız bir gerçeklik uzamı daha doğru ve kapsayıcı demek aşka helal getirmeyecektir zannımca.

Birini beğenmeyle başladığımız aşk yolculuğunda, karşı cinste aradığımız özelliklerin ve tutumların o kişide var olduğuna inanır ve onun da duygularımıza karşılık vereceğini, onunla aşkı doya doya yaşayabileceğimizi belki de ondan çocuk sahibi olup onunla bir ömür geçireceğimizi umut ederek arzularımıza ve aşkımıza kavuşacağımız günü bekleriz. Beğenmeye eşlik eden süreçte onun bizim bu arzularımıza karşılık verecek temel kriterlere sahip olması, ümitlerimizi sağlam bir zemine oturtarak motivasyonumuzu artırır. Örneklemek gerekirse iş güç sahibi, fiziksel olarak da güçlü görünen bir erkek kadın için temel kriterleri sağlıyordur. Beğenmeyle birleşince artık aşkın ümit evresi harekete geçecek ve karşı tarafta da yankı bulursa bir aşka ve ilişkiye dönüşebilecektir.

Aşkta Kadın ve Erkekler

Aşk kavramı kadınlar ve erkekler tarafından nasıl deneyimleniyor, nasıl farklılık taşıyor diye sorduğumuzda, kadınların ve erkeklerin bazı fizyolojik farklılıklar taşıdığı gerçeğiyle karşı karşı kalıyoruz. Kadınlar sınırlı sayıda çocuk sahibi olabilirken erkeklerin çok sayıda kadını dölleyerek çok sayıda çocuk sahibi olabileceği fizyolojik bir olasılık var. Bu durum kadınların çocuklarına daha iyi bakabileceğini düşündüğü erkeklere yönelmesine neden olarak daha seçici davranmasını sağlıyor. Böylece erkekler çok sayıda kişiyle beraber olabilecekken cinselliği yaşama konusunda bir kısıt yaşar. Erkek kadını aşka ikna etmek zorundadır da diyebiliriz. Kadın sınırlı sayıda çocuk sahibi olacağından bu çocukların olabilecek en iyi seçimle bakımının en iyi şekilde yapılması için çaba harcar ve onların hayatta kalma şansını arttırır. Evrimsel süreçte insan türünün, neslini devam ettirmesinde bu strateji bir hayli işe yaramıştır. Günümüz şartlarında cinsel özgürlük savunusunun etkisiyle kadınların da cinselliği bir ihtiyaç gibi görüp yaşamak istemesi ve sosyal medyanın hızla yayılması ile erkeklerin cinselliğe kolay ulaşmaları, aşk ilişkilerinin değişime uğrayacağının sinyallerini vermektedir. Kadının seçici pozisyonun kaybetmesi ve erkelerin aşkın getirdiği sorumluluktan ve özellikle evlilikten uzaklaşması yavaş yavaş hâkim ilişki şeklini alacak düşüncesindeyim. Zamanla bu değişimi daha belirgin göreceğiz.

Aşka İlişkin Yaklaşımlar

Aşkı birçok bilim dalı kendi alanı açısından işlemiştir. Aşkın biyolojik yapısı, psikolojik ve sosyolojik yapısı, kimyasal yapısı incelemelere konu olmuş, farklı yaklaşımlarla değerlendirilmiştir aşk olgusu.

1. Aşka Evrimsel Bakış Açısı

Evrimsel bakış açısı; aşkın genlerimizi geleceğe aktırmak ve neslin devamını sağlamak üzere işlev gördüğünü anlatır. İnsan yavrusu doğduğu andan itibaren uzunca bir süre bakıma muhtaç durumdadır. Kadının ve erkeğin uzun süreli birlikteliğini sağlama görevi gören aşk, insan türünün doğadaki mücadelesinde önemli bir işlev yüklenmiş olmaktadır. Kadının doğa koşullarında mücadele edebilecek, yemek bulabilecek durumu gelmesi iki-üç yıllık bir süreyi kapsar. Bebeğin yoğun bakımı bebek, iki üç yaşına girdiğinde azalır, anne kendine ve çocuklarına yiyecek bulabilir duruma gelir, bu nedenle aşkın süresinin yaklaşık üç yıl olduğu düşünülmektedir. Evrimsel süreçle birlikte insan yavrusunun kendine yetebilir seviyeye gelme yaşı uzamış ve erkek ile kadının birlikte uzun süreli beraberliğinin de yapı taşını aşk oluşturmaya başlamıştır.

2. Aşkta Nörokimyasal Bakış Açısı

Aşk, birçok hormonun aktivitesiyle gelişen bir duygu durumudur. Oksitosin, dopamin, testesteron, östrojen, seratonin, sinir büyüme faktörü, norepinefrin, vazopressin gibi maddeler aşk duygusunun yaşanmasını sağlayan temel kimyasal maddelerdir. Oksitosin özellikle fiziksel ve cinsel yakınlık sırasında salgılanarak kişiler arasında duygusal bağ kurulmasını sağlar. Dopamin kişinin partnerini ya da aşık olduğu kişiyi gördüğünde ve onunla paylaşımda bulunduğunda keyif almasını ve mutlu olmasını sağlayarak bu duyguyu tekrar yaşama isteği uyandırır ve kişiler bu ödüle tekrar kavuşmak için karşıdakini görmek ve onunla paylaşımda bulunmak isterler. Testesteron ve östrojen aşık olunduğu andaki cinsiyet hormonlarıdır. Sinir büyümü faktörü aşkın ilk bir yılında yüksek seviyelerdeyken sonrasında kademe kademe düşer. Aşkın ömrünün sınırlı olmasını açıklayan, bu kimyasalın düşüşüdür diyebiliriz. Norepinefrin aşık olduğumuzda ağzımızın kuruduğu, kalp atışlarımızın hızlandığı bir durumla karşı karşıya bırakır bizi. Seratonin ise aşık olduğumuz insanı sürekli düşünmemizi, hayal etmemizi, görmek ve paylaşımda bulunmak için çaba harcamamızı sağlar. Aşkımızın süresi boyunca saplantılı bir şekilde, aşık olduğumuz kişiyle yatar, onunla kalkarız.

3. Aşka Sosyolojik Bakış Açısı

Sosyologlar aşkın yaşadığımız sosyal çevre içinde öğrenilen bir olgu olduğunu savunurlar. İzlediğimiz filmeler, okuduğumuz romanlar, ailemizden, arkadaşlarımızdan aldığımız bildirimler bizim aşkı yaşama tarzımıza etki eder. Bir toplumda aşkın yaşanma biçimlerinin dönemsel farklılıklar göstermesi, aynı dönemde farklı toplumlarda farklı aşk yaşama pratiklerinin olması, aşkın öğrenme süreçleriyle ilgili bir yanın olduğunu göstermektedir. Günümüzden yirmi yıl öncesine gittiğimizde aşk tanımlarının, aşktan beklentilerin, aşkın yaşanma biçiminin farklı olduğunu gözlemleriz. Dizilerde, filmlerde ve edebiyatta da bu zamansal ve mekânsal değişimleri görebiliriz.

4. Aşkta Psikoloji Bakış Açısı

Bağlanma kuramcıları bireylerin anne babalarına bağlanma biçemleri ile aşkın yaşanma biçimlerinin benzerlik gösterdiğini ifade etmektedirler.

Güvenli bağlanan bir birey anne ve babasıyla kurduğu güvenli bağlanma ilişkisini aşk ilişkisine aktarabilirken güvensiz bağlanan bireyler de aşk ilişkisinde güvensiz bir aşk ilişkisini devam ettirmektedirler. Güvensiz bağlanma sitillerine baktığımızda; kaygılı bağlanan bireyler aşk ilişkisinde kaybetme korkusu yaşayarak partnerinin onu terk etmemesi için yoğun çaba harcamaktadır. Kaçıngan bağlanan bireyler ilişkide sevilmeyeceklerine dair inançları nedeniyle uzak ve mesafeli davranmakta bazen de ilişkiden uzak durmayı yeğlemektedir. Çocukluğunda ilk bakım verenler tarafında istismara uğrayan bireyler dağınık ve korkulu bağlanma yaşayarak partnerinin onu sevmeyeceğinden korkmakta ve tutarsız davranışlar sergilemektedir. İlk bakım vereniyle güvenli ilişkiyi kuramayan kişiler romantik ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşamakta ve doyumlu bir ilişkiden mahrum kalmaktadır ne yazık ki.

Aşkın Bileşenleri

1. Kendini açma

Aşıklar; birbirinin hayatını, geçmişini, hikâyesini, neleri sevip sevmediğini, onun için nelerin önemli olduğunu, hayatındaki değerleri merak ederler ve zaman içinde adım adım -bazen hızlı da olabilir, çünkü her ilişkinin doğası birbirinde farklıdır – birbirlerine kendilerini açarlar. Elde edile bu bilgiler belirsizliği yıkar ve güven duygusunu inşa eder. Aşkın ivmesinin azaldığı, yani hormonların etkisinin azaldığı süreçte ilişkinin üstene basacağı temellerden biri olan güven oluşmuş, sevginin güvenli limanlarına demirlemek zamanı gelmiştir.

2. Aşk ve empati

Aşk içerisinde kişiler birbirlerini anlayarak, birbirlerini düşünerek, birbirleri için iyi eylemler sergileyerek anlaşılma ihtiyaçlarını karşılayarak aradaki bağı da güçlendirmiş olurlar. Empati kişiler arasındaki sevgi bağını güçlendirir ve ilişkinin uzun süreli olmasına katkı sağlar. Kişilerin yaşadıkları bu durum onlara kendilerini değerli hissettirir, tatmin ve güven duygusu yaşatır.

3. Yalnızlık ve aşk

İnsanlar anlaşılmak isterler diğer insanlar tarafından. Karşı cinsten özel biri tarafından özel bir değer görmek ve biricikliğinin tasdik edilmesi, insanlar için özel bir önem taşır. Hayatımızda bunu sağlayan biri olmadığında kendimizi yalnız hissetmeye başlarız ve ruhumuz bu yalnızlığı sonlandıracak birini özlemeye, aramaya başlar. Aşık olduğumuzda ruhumuz nihayet kendisine yalnızlığı unutturmuştur. Eğer işler yolunda gider ve aşkımız huzurlu bir ilişkiye dönüşürse artık yalnız biri değilizdir. Bu demek değil ki hiç yalnız hissetmeyeceğiz; genel halimiz yalnızlık olmayacaktır artık. İlişkide çatıştığımız ve anlaşılmadığımız zamanlarda yalnız hissedebiliriz ve iyi ki dostlarımız var.

4. Tutku ve cinsellik

Aşk deyince tutkudan bahsetmemek olmaz. Aşkın büyülü bir parçası olan tutku, karşıdakine duyulan cinsel isteğin yoğunluğunu anlatır. Tutkunun varlığı, aşkın daha yoğun bir duygu seli olarak yaşanmasını sağlar. Karnımızda uçuşan kelebekler, kuruyan dilimiz damağımız, hızlı hızlı çarpan kalbimiz, bu yoğun arzunun tatmin edilme ihtimalinin sonuçlarıdır son kertede. Hormonlarımız delirmiştir adeta. Hayattaki diğer şeyler önemini kaybetmiş, hayat aşık olduğumuz kişinin siluetine ve renklerine bürünmüştür. Bu hal epeyce bir süre bizi esir alırken vuslatın hayaliyle sarhoş oluruz. Vuslat anı geldiğinde zaman ve mekân hiçleşir ve inanılmaz bir deneyim gerçekleşir, aşık da maşuk da sonsuz bir tutku denizinde yüzer ve huzura doğru yelken açar. Vuslat anın gelmemesi ise yoğun bir hüzün yaşatır. Hasretin uzaması yavaş yavaş aşkın yerini kedere, keder de aşkın bitişine bırakır.

5. Aşk ve çatışma

Aşk ilişkisi, başlangıçta karşıdakinin çok anlayışla karşılandığı bir sürecin ardında kişilerin zamanla farklılıklarının ortaya çıktığı bir dönemle kuvvetini sınamak zorunda kalır. Farklılıkların yarattığı çatışmalar iki tarafı da memnun edecek bir minval ve düzeyde çözülürse aşıklar bağ kurma ve sevgi ilişkisine adım atarlar. Artık uzun ve huzurlu bir ilişki yaşamanın önündeki en önemli engellerden biri aşılmıştır. Yapıcı bir tartışma ve çatışma sürecinin sağladığı bir ilişkidir bu. Amma tartışmalar bazen de yıkıcı olabilir ve yıkıcı tartışmalar seyir değiştirmez ve süreklilik arz ederse ilişkinin bitiş sirenleri çalmaya başlamışlar.

Aşk bizim için hayatımızda bir ve birkaç kez yaşayabileceğimiz özel ve arzulanası bir duygu. Aşk bizi bir yolculuğu çıkarır. Kimimiz bu yolculukta kendimizi tanır, kimimiz yeni bir hayata adım atar. Kimi zaman sonucunda hüsran da yaşayabiliriz. Yaşadığımız her aşk deneyimi bizi olgunlaştırır ve önceki benimize yeni şeyler ilave eder. Sonucu ne olursa olsun aşkın hayatımızdaki yeri ve önemi baki.

Hayatınıza güzel ve iyi şeyler katacak bir aşk dileği ile.

NOT: Bu makale, Sosyolog Sultan Tekin’in https://insanzihintoplum.blogspot.com/2025/02/ask-nedir-sahi-ask-nedir-hayatmza-anlam.html adresinde yayımlanan “Sosyal Medya ve Romantik İlişkiler" başlıklı yazısından alınmıştır. Diğer değerli yazılarını da okumak isterseniz, blogunu ziyaret edebilirsiniz. Öz Gündem olarak Sultan Tekin’e başarılar diliyor, kaleminin her daim aydınlık ve umut dolu yazılarla yazmasını temenni ediyoruz.