Yazar Sevim Alagöz, bugünkü köşe yazısında "Hepimizin Umut Hakkı" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
"Hepimizin Umut Hakkı"
27 Şubat'ta önderliğin yaptığı silah bırakma çağrısından sonra diyalog ve müzakere süreci sadece İmralı Heyeti ve devlet adına birkaç siyasi aktör tarafından yürütülüyor. Oysa şimdiye kadar kapsayıcı diyalog platformları kurulmuş olmalıydı. Kürt toplumunun farklı kesimlerini (siyasi temsilciler, sivil toplum, akademisyenler, kanaat önderleri) dahil eden bir müzakere süreci başlatılmalıydı. Artık herkes biliyor ki bu süreç birkaç aylık aniden ortaya çıkan bir süreç değilmiş. Kapalı kapılar ardında ve gizli gizli yürütülen görüşmeler kamuoyuyla paylaşılmadı. Abdullah Öcalan ve 22 kişiden oluşan içinde hakimi savcısı olan komisyonla bir yılı aşkın bir çalışma yürütülürken kamuoyu, belediyelere atanan kayyumlarla meşguldü.Kalıcı bir çözüm ve güvenilir barış ortamı için bu süreç, şeffaf ve güvenilir bir şekilde yürütülmeli. Mesela tarafsız uluslararası veya yerel aktörler olmalı. sivil toplum kuruluşları veya akademik kurumlar arabulucu olarak rol alabilirler. Fakat şimdiye kadar hiçbir kurumun adı zikredilmedi.
Kültürel ve dil haklarının güvence altına alınması için anayasal düzenleme yapılması gerekir lakin o anayasa çalışmasını yapacak ve yürütecek TBMM'DE de şu gün itibariyle bile Kürtçe, Süryanice ya da Ermenice edilen birkaç kelama tahammül edilmeyip milletvekillerinin konuşması esnasında mikrofonlar kapatılıyor.Kürtçe, eğitim, medya ve kamu hizmetlerinde daha geniş bir şekilde tanınması ana dilde eğitim hakkı, Kürt kültürünün korunması ve geliştirilmesi için yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesi, Kürt toplumunun siyasi temsilcilerinin demokratik süreçlere katılımı önündeki engellerin kaldırılması gibi meseler o mikrofon kapatan mecliste anayasal güvenceye kavuşması bekleniyor.
Sürecin sağlıklı yürümesi için toplumsal barış ve uzlaşının sağlabilmesi adına hakikat ve yüzleşme komisyonu kurulmalı. Komisyonun kurulduğu yer en azından sembolik olarak Galatasaray Meydanı olmalı. Geçmişte yaşanan insan hakları ihlalleri ve çatışmaların yaralarını sarmak adına en önce Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri'ni o komisyona almakla başlanabilir.
Güvenlik politikaları yeniden düzenlenmeli, şiddetten arındırılmış siyasi ve sosyal çözümler öncelikli olmalı. Bunun öncülüğünü de özellikle siyasetçiler ve medya yapmalıdır. Çözüm ve barış sürecinin başarılı olabilmesi için tüm toplumunun geniş desteği şart.Kamuoyunu bilgilendirme ve bilinçlendirme kampanyaları yürütülmeli. Bu bilgilendirme çalışmalarını şimdilik sadece DEM parti halk buluşmalarıyla yürütüyor. Oysa bu süreç, hem Kürt toplumunun taleplerini karşılamayı hem de Türkiye’nin bütünlüğünü korumayı hedefleyen bir çerçeve sunuyor. Çözüm ve barış sürecinin her adımının uygulanabilirliği; siyasi irade, toplumsal mutabakat ve uzun vadeli taahhütler gerektirdiği gibi sabır, inanç ve motivasyon da gerektirir.
Silahların susmuş olması, çözüm ve barış sürecine dair edilen tüm kelamlar ister istemez içimizde umut çoğaltıyor. Öyle ya bizim de dört bir yandan baskı, anti demokratik uygulamalarla kuşatılmış zorba bir yaşam içinde umut hakkımız var...