Yazar Zarif Laçin bugünkü köşe yazısında, ' Sokakta Soldu Bahar ' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

SOKAKTA SOLDU BAHAR

Yine buz kesiği bir sancı, yine kasvetli ve soğuk bir hava. Beyaz ve upuzun bir örtüyle örtünmüş. Saf ve berrak. Kuğu gibi süzülüyor. Güneşin parıltıları arasında rengarenk ışıklar saçıyor etrafına. Nasıl da masum ve ak. Bakmaya kıyamıyor insan. Heyecan ve tedirginlik tüm bedenini sarmış, ruhunun ince perdesini aralıyor ve yüreğinden dökülüyor mutluluk. İçi içine sığmıyor, kalp çarpıntısının kemiklerine ve etine yaptığı zulme engel olamıyor. Bekleme salonu dar geliyor Bahar'a. Kalabalığın sesini bastıran müzik kulak zarını deliyor. Az sonra merdivenlerden adım adım inecek ve kendisini bekleyen kalabalığın içine süzülecek. Ürkek ve kararlı. Onu bekleyen insanların birçoğunu şahsen tanımıyor bile. Ailesinin isteği üzerine bu mutlu gününe davet edilmişler. Geri kalanlar ise, aile, akraba, arkadaş ve tanıdık... Bahar'ın içini coşturan bu değil. Bahar'ı kuş misali kanatlandıran, elini sıkı sıkı tuttuğu kişi ile bir ömrü paydaş ediyor olmanın ona vermiş olduğu inanılmaz duygu ve güven.

Evet 'güven'...

Bu zamana kadar hayatın bütün yükünü tek başına taşıdı. Ama artık yalnız olmadığını biliyordu. Her türlü acının ve kederin vermiş olduğu derin sızının sadece yarısını taşıyacaktı artık. Mutluluk ise bölüşülecek, bölünmeden daha da büyüyecekti daha da çoğalacaktı. Bu derin duygular arasında onlar için çalan müziğin eşliğinde merdivenlerden adım adım indi, ellerini sıkı sıkıya tuttuğu yoldaşıyla birlikte. Merdivenin son adımına geldiğinde kalp çarpıntısının arasında ilk annesini aradı gözleri. Bu mutlu gününü en çok ona borçluydu. O doğurdu, baktı, büyüttü ve emek verdi.

Ve daha da önemlisi en çok o anlardı onu.

Ne hisettiğini...

Korkusunu, tedirginliğini, gittiği bilinmezliğini ve içine sığdıramadığı mutluluğunu...

Annesinden başka kimse anlayamazdı. Yüreğinden gözlerine hapsettiği en mahrem sırlarını...

Her şeye rağmen mutlu olacaktı, buna inanıyordu, daha doğrusu inanmak istiyordu. Endişelerinin yersiz olduğunu düşünerek, salonun ortasına doğru süzüldü adeta. Yüzü gülüyordu. Bahar saçıyordu etrafına. Gördüğü tüm kadınlardan daha şanslı görüyordu kendini. Hikayesini bildiği birçok kadından daha farklı bir hayat yaşayacağının hayaliyle dansa tutuştu. O inanca sarılmış, uçuyordu salonun ortasında. Halaylar, türküler, hüzünler, kahkalar ve düğün gerilimi arasında bir hayatın devri, bir sonraki hayata evrildi..

Gözünü açtığı ilk sabah, bahar ayının ilk günüydü.

Güneş pencereden süzülüp içeri girme telaşındaydı.

Yaprak kıpırdamıyordu, rüzgar terk etmişti kenti. Durgun ve berrak bir hava hükmünü sürüyordu. Gökyüzüne asılmış bırakmayan mavi bir umut sallanıyordu yere doğru. Açılan pencereden, tertemiz bir bahar havası dalıyordu içeriye, davetsiz... Zamanı geldiğinde kıştan kurtulacak ve adaşının yalnızlığına yoldaşlık edecekti bundan sonra. Onunla tomurcuk açacak, renk renk çiçeklenecek ve yeşerecekti.

Yeni bir ev, eşyalar, ve yeni bir hayat. Tam da günler öncesinden hayal ettiği gibiydi her şey...

Bulutların üzerinden yere inebilse, tadını çıkaracaktı yeni hayatının. Acısıyla, tatlısıyla yüklenecekti yükünü yoldaşıyla birlikte. Kendisini zor bir hayatın beklediğini biliyordu. Evin ve işin yükü arasında, tanıdığını sandığı biriyle paylaşacaktı kalan ömrünü.

Uzun bir yolda düşe kalka yürüdükten sonra, varılacak yer çıkmaz bir sokak olacaktı belki de.

Kim bilir?

Hayatının üzerine oynadığı bu kumarda kazanmak kadar kaybetmek de mümkündü. Yaşayacak ve öğrenecekti.

Yaşadı ve öğrendi Bahar...

İçine sığdıramadığı heyecanla, kendisine doğru koştuğu adamdan güvercin tedirginliğiyle kaçamadı daha fazla. Tam üç yıl sonra İstanbul'un en kalabalık semtinde ve onlarca insanın gözü önünde altı kurşunun hedefi oldu Bahar...

O andan sonra, yere serili soğuk taşların insafına bıraktı kendini. Onu saklayacak kaldırım taşlarının aralığına. Açıp girebilse oraya, saklanacaktı. Tırnaklarını geçirdikçe yere, ondan bihaber gizlenen toprağa söz geçiremedi ve çekip aldı onu sevdiklerinden...

Toprağa sorsan taşa atacak suçu, taşa sorsan çiçek vermeyen toprak suçlu...

Toprak neylesin, kanlı ellerin aksine 'Bahar' suçlu...

Bahar neylesin 'söz geçiremediği aşk ve sevda' suçlu...

Aşk ve sevda neylesin, asıl 'Bahar'ı solduran' suçlu...